Gelecekten Bir Gün- 03:25 am.
Ormanın karanlığında dans eden kuzgunlar gözlerimde bir şenlik oluşturuyordu. Ay ışığının tüylerinde ki dalgalanması ise inanılmazdı. Birkaç dakikadır soluksuz onları seyrediyordum. Gözlerimi onlardan alabildiğimde dudaklarıma bir tebessüm dökülmüştü bile. Derin bir nefesle yürümeye başladım. Yavaş yavaş yaklaşıyordum. Çınar ve meşeler bana yol açıyordu adeta. Yönlendiriyorlardı beni. Ağaçlar seyrekleşmeye başladı. Toprak kumla bir mutlulukla buluşuyordu durduğum yerde. Dalgaların sesi kulaklarımda..
Geçmişten Bir Gün- 17:43 pm.
Kafeden çıkarak sıcak havanın yüzümü yıkamasına izin verdim. Nefesimi bırakıp omuzlarımı dikleştirdim. Adımlarım beni güçsüzleştiriyor gibiydi. Her bir adım kararlılığımdan bir parça götürüyordu. İki metrede bir derin derin nefes alıp yola devam ediyordum. Endişe beni sarmalarken, yazın ortasında titrememek için zor duruyordum neredeyse.
Kapıda durdum. Bacaklarımı hissetmiyordum sanırım. Açtım ve içeri girdim.
"Sen.." Ses kayıtsızdı. Arkamı döndüm ve O'nu gördüm.
Gelecekten Bir Gün- 03:57 am.
Hayaller ömrü dolmuş bir yıldız misali kayarak kaybolurken gözlerim tekrar odaklandı. Bir kaç adımla kumların güvenilir ellerine emanet ettim kendimi. Derin nefeslerimle birlikte tuzlu bir rutubet gezindi burnumda. Düşünmek için gelmiştim buraya fakat O'nun söylediklerinden başka bir şey barınamıyorken zihnimde, neyi düşüneceğimi nasıl bilebilirdim?
Düşünceyle birlikte dudaklarımı büzdüm, omuz silkerek beni karşılayan çoşkulu dalgalara yöneldim..
Geçmişten Bir Gün- 18:36 pm.
"Ama anlamıyorum. Neden ben?" Sesim çatlamış ve titriyordum. Aklım ermiyordu bir türlü. O neden bana gelecekti ki? Ama bundan önce kendime sormam gereken bir soru daha vardı. O neydi ya da kimdi?
"Bilmiyorum küçüğüm. Ama anlarsın." muzip bir gülümsemeyle,
"belki de anlamazsın." diyerek kapıyı işaret etti.
Anlamayan gözlerle ona bakakalmıştım ki işaret parmağının kapıya yöneldiğini gördüm. Ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm.
Sokakta tek başımaydım. Bir saat kadar önce oturduğum kafeye girdim.
Gelecekten Bir Gün- 04:29 am.
Dalgalar eteğimi ıslatmıştı ama önemli değildi. Derin bir iç çekişle yerimden kalktım. Büyük bir hayal kırıklığıyla arkamı döndüm. Küçük bir yansıma ormanın içine gömüldü birden. Şaşkınlık dolu birkaç saniye sonra hızlı bir şekilde ilerlerken buldum kendimi. Ormana koşar adımlarla daldım ve beyaz bir cismin büyük çınar ağacının arkasında kaybolduğunu gördüm. Tekrar koşmaya başladım. Nefes nefese çınar ağacından döndüm. Artık nefes alamıyordum..
Geçmişten Bir Gün- 18:17 pm.
"Gördüğünde anlayacaksın küçüğüm. Merak etme. Sen usanana kadar devam eder. Pes etmene ramak kala sana gelecektir. O hep böyle olmuştur."Beynimde ki karmaşa başını almış gidiyordu neredeyse. Bu kadarı bana fazla gelebilirdi. Yine de bulmaya kararlıydım. Sanırım.
Her şey o kadar çabuk gelişmişti ki. Olayları sindirmeye ihtiyacım vardı fakat zamanım yoktu. Kalbim göğüs kafesimin içinde gümbürdüyorken duymak bile acı vericiydi.
Gelecekten Bir Gün- 04:31 am.
İnanılmazdı! Gümüş tüyleri ay ışığında parlıyordu. Yelesi ve kuyruğu ise şahaneydi. Gümüşün aralarına serpiştirilmiş bronz bir rengi vardı. Bir attı evet ama bir boynuzu vardı. Güzelliği dehşet vericiydi. Bronz gözlerini bana dikti, tek ayağını toprağa vurarak kişnedi. Yaklaşıyordu yavaş yavaş. Burun buruna gelene kadar yürüdü. Başımın üzerinde duran boynuzuna bakmaya cüret edebildiğimde bayılacağımı zannettim. Bronzun, göz alıcı parlaklıkla buluşması içimi titretiyor, zaten düzensiz olan kalp atışlarımı durduruyordu az kalsın. Elimi kaldırarak alnına doğru yaklaştırdım. Benden önce davranıp başını yasladı elime. Bir homurtu çıkardı ve sessizce bir inleyiş ona eşlik etti. Bronz gözleri ise davranışlarına ters orantıda sertti. Kayıtsız değildi fakat. Hala inanamıyordum. Dudaklarımdan döküldü bir kahkaha. Kahkaha mıydı bilemiyorum.
"Sensin.." dedim titreyen sesimle.
Sanki evet dercesine birkaç adım geri gitti, toynağıyla yere vurarak kişnedi ve güçlüce silkindi.
Küçük bir çocukcasına masum bir kıkırdama eşlik etti yürüyüşüme. Ona yaklaştım. Sırtına mı binecektim? Ah, sanırım evet. Ama ayaklarım benim kontrolümde olsaydı hala olduğum yerde duruyor olacağıma emindim. Yavaşça çömeldi at. Eğer çömelmeseydi nasıl binerdim bilemiyorum. Bir bacağı bile boyumu aşıyordu. Üstüne bindim ve ipeksi gümüş-bronz yelesinden tuttum. Ani bir hareketle kalktı ve dörtnala koşmaya başladı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama bir şikayetim yoktu..